Gastrofizik “Gastronomi” ve “psikofizik” in bir birleşimidir; bu, yiyecek ve içecek deneyimimizin sadece yiyeceğin kendisinden değil, duyularımızdan ve çevremizden nasıl etkilendiğine ilişkin bilimsel çalışmayı içerir. Psikologları, nörologları, pazarlamacıları, şefleri, ürün tasarımcılarını ve hatta müzisyenleri bir araya getiren küçük ama büyüyen bir araştırma alanı.
Peki tat alma duyumuzu ne tür şeyler etkileyebilir? Hemen hemen her şey! Tabakların rengi ve şeklinden çatal bıçakların ağırlığına ve malzemesine; masanın şekline ve oturduğunuz sandalyenin hissine kadar. Sonra birlikte olduğunuz kişi sayısı, içinde bulunduğunuz ruh hali, restorandaki aydınlatma ve arka plan müziği ve yemekle ilgili anılar var. Tüm bu faktörleri bir araya getirdiğinizde ortaya psikogastronomi yeni bir psikoloji konusu çıkıyor.
Tam olarak lezzetin ne kadarının yemeğin kendisinin olduğunu ve aldığımız tadın ne kadarını görsel ve işitsel diğer etkenlerin olduğunu söylemek zor.
Oxford Üniversitesi deneysel psikoloji uzmanı prof. Cahrles Spence insanların yemek yeme psikolojileri üzerinde 2017 yılında yayınladığı “Gastrofizik” isimli kitabında lezzetin yarısı yemeğin kendisi ve geri kalanı da diğer her şeydir diye ifade ediyor ve yemeği nasıl deneyimlediğimiz yemeklerin ağzımızın içindeki tadının haricinde gözümüz, burnumuz ve kulaklarımızın da ziyafetlerini içeren çok boyutlu bir deneyimdir diye devam ediyor.
Nörologların farelerin beyninde koku ve ses duyuları arasından doğrudan bir bağlantı buldukları biliniyor ve bu durum insanlar için de geçerli olabilir.
Bir dizi çalışma, kırmızı tabaklarda yiyecek servis etmenin iştahı baskılayabildiğini gösteriyor, çünkü bu muhtemelen tehlike rengi ve trafikte dur anlamında geldiğinden beyinde duraklamaya sebep olabiliyor ayrıca ağırlık kalite ile ilişkilendirildiği için masif ve ağır çatal bıçaklar yemeği daha lezzetli algılamamıza neden olabiliyor.
Yaşar Beken